Ankara Kızılay’da 13 Mart 2016 tarihinde 37 kişinin hayatını kaybettiği, 19’u ağır 125 kişinin yaralandığı Ankara’daki terör saldırısı sonrası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’ndan (RTÜK) yapılan bir yazılı açıklamayla, yayın yasağı getirildi. Yayın yasağının, patlama anı, sonrası, olay yeri, kamu görevlilerinin olay yerinde yürüttükleri çalışmalar, patlama sonucu yaralanan veya hayatını kaybedenlere ait görüntüleri kapsadığı bildirildi. Ancak yayın yasağı sonrası, sosyal medyada tartışmalar başladı. Yayın yasağının hukuki olmadığı, haber alma özgürlüğünü engellediği iddia edildi. Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanı Ercan Taştekin, Birgün Gazetesi’ne verdiği röportajda ise Yayın yasağını eleştirerek, Hükümet’in oy ve itibar kaybetme endişesiyle bu tür olayların detaylarını toplumdan gizlemeye çalıştığını iddia etti.
Ancak RTÜK’ten yapılan yazılı açıklamada, 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ile diğer kanunlarda sayılan yayın ilkelerine uyulması gerektiği belirtilerek, şunlar kaydedildi:
"Bu çerçevede yayın yasağı, patlamaya ilişkin olarak patlama anı, patlama sonrası olay yeri, kamu görevlilerinin olay yerinde yürüttükleri çalışmalar, varsa patlama sonucu yaralanan veya hayatını kaybeden kişilere ait görüntü, görsel öge ve benzeri unsurları ve bunlarla ilgili abartılı anlatımları kapsamaktadır. Olayın aydınlatılması, şüphelilerin yakalanması ve irtibatlarının deşifre edilmesinin engellenmemesi için resmi makamlarca yapılan açıklamalar dışında olaya iştirak etme şüphesi bulunan kişilere, bu kişilerin bulundukları yerlere, kullandıkları araçlar ve benzeri diğer hususlara, yayınlarda kesinlikle yer verilmemesini içermektedir."
Benzeri durumlarda pek çok Avrupa ülkesinde de uygulanan yayın yasaklarına ilişkin örneklerden biri İngiltere'de yaşanmıştı. Geçtiğimiz yıl Londra Emniyet müdürlüğü, başkentte bulunan ve ulusal yayın yapan televizyonların yöneticilerini emniyete davet ederek 'bir terör saldırısı sırasında kanalların canlı yayın yapmamasını' istemişti. Emniyet müdürü Bernard Hogin Hoov, “ Terör saldırısında canlı yayın hem rehinelerin hayatını tehlikeye düşürüyor, hem operasyon yapmayı zorlaştırıyor. Canlı yayınları izleyen teröristlere hazırlanma fırsatı veriyoruz”açıklamalarında bulunmuştu.
Londra polisine göre, 2008 yılında Mumbai'de 3 gün süren terör saldırısı sırasında saldırganlar polisin çalışmasını ekrandan izleyip plan değiştirmişler ve başka saldırılara geçmişlerdi. Kasım ayında Fransa’nın başkenti Paris’te meydana gelen terör saldırıları sonrası ise, Fransa’da olağanüstü hal ilan edilmiş, yayın yasağı getirilmemesine rağmen büyük bir toplumsal duyarlılıkla sosyal medyada pek çok vatandaş ve yayın kuruluşu örgütlenmiş, soruşturmaya zarar verecek hiçbir bilgi aktarımında bulunmadan resmi makamlardan gelen bilgiler dışında paylaşımda bulunmamışlardı.
Bütün bunları değerlendirdiğimizde, dünyanın pek çok ülkesinde soruşturma sürecinin sağlıklı yürümesi, rahatsız edici görsel paylaşımını ve yeni saldırıların meydana gelmesini engellemek için bu tür yayın yasaklarının uygulandığı görülmektedir. Bu noktada Ercan Taştekin’in Hükümet’in oy ve itibar kaygısı güderek yayın yasağı koyduğunu iddia etmesi, bu gerçeklerle bağdaşmamaktadır.